bugün

entry'ler (7)

en sevmediğiniz siyasetçi

malum kişi.

mohi muharebesi

11 nisan 1241'de moğollar ile macarlar arasında, kuzeydoğu macaristan'da vuku bulmuş ve yarattığı kelebek etkisiyle orta avrupa'yı günümüze kadar etkileyip şekillendirmiş bir olaylar silsilesi meydana getiren dev muharebe.

efendim, biliyorsunuz moğollar dünya tarihinde aniden şak diye ortaya çıktıkları zaman karşılarında hiç bir şey duramadı. gerçi ilk başlarda temkinli yaklaştıkları herkes onları tersleyince zalimleşmişler, zalimleştikçe de korku saçmışlar, korku saçtıkça da güçlenmişler ve akabinde daha da zalim olmuşlardı. dostça yaklaşmanın kendilerine bir faydası olmayacağını daha en başından görmüşlerdi ki, bu da tarihteki aşırı hızlı büyüme ve yayılmalarının esin kaynağı idi.

moğolların, kendilerinden fellik fellik kaçan harzemşah hükümdarı ikinci muhammed harzemşah'ı kafkasya'ya kadar kovalayan 2 komutanı subutay ve cebe'nin, aniden kendilerini buldukları geniş ukrayna steplerinde kendilerini karşılayan kievan rus ve kuman birleşik ordusunu 31 mayıs 1223'teki kalka nehri muharebesi'nde yoketmeleri aslında avrupa'nın başına çökecek kıyametin habercisiydi. moğollar baktılar ki ukrayna steplerindeki slav devletleri zayıf, 1237'de batu han önderliğinde 4 yıl sürecek olan tam kapsamlı bir fetih hareketine giriştiler.

ufukta görünen devasa bir kum fırtınası gibi yaklaşan moğollara ilk tepkiyi, haliyle göçebe yaşayan halklar verdi. slavlar gibi yerleşik olmadıklarından, pılı pırtı toplayıp kaçabilme şansına sahip olan bu göçebe halklar, bizim de konuştuğumuz oğuz türkçesini konuşan ve çok iyi atlı okçulukları ile bilinen kumanlar idi.

moğolların ukrayna ve civarını işgale kalkışmasıyla, o sıralarda o topraklarda ikamet edip kievan rus devleti ile simbiyotik bir ilişki içinde hayatlarını idame ettiren kumanlar apar topar batıya kaçmaya başladı. batı yönü, kaçabilecekleri tek yön idi. çünkü daha da önce birçok kuman topluluğu bu yöne hareket etmiş ve 2. bulgar imparatorluğu'nun kuruluşunda çok büyük bir askeri rol üstlenmiş ve özellikle bulgar çarı kaloyan'ın ordusunda esas vurucu güç konumuna gelmişlerdi.

ama bu sefer durum farklıydı, çünkü önlerinde tam anlamıyla koyu katolik ve kendilerini iblis ve kafir olarak gören papalığa son derece bağlı bir macaristan krallığı vardı. ancak kumanların şansına, macaristan tahtında o sırada oturan kral dördüncü bela, son derece ileri görüşlü ve zeki bir liderdi. aslında macarların çok korktukları kumanları bile korkutup; yerlerinden, evlerinden ve yurdundan kaçıracak bir tehlike olarak anlatılan moğolların yarattığı korkuyu son derece büyük bir ciddiyetle ele almış ve o an için çok uzakta olan bu tehlikenin bir gün elbet kendi kapısına dayanacağını ön görmüştü. ancak ön göremediği bir şey vardı, o da moğolların kendi kapısına dayanmasının esas sebebinin bizzat kendisi olacağı idi...

şöyle ki, kral dördüncü bela moğollardan kaçan kumanlara, sürpriz bir şekilde topraklarını açmakla kalmadı, onlara yerleşecekleri ve kendilerine ait olacak olan çayır ve araziler verdi. macarlar, tarihlerinde ilk kez olmak üzere düşman olarak gördükleri bir başka etnik grubu aralarına alıp, kol kanat germiş ve sahiplenmişerdi. yaklaşık 40.000 kişilik bir kuman grubu, başlarında köten han'ın idaresinde macaristan'a yerleşerek kral dördüncü bela'ya, yaptığı bu iyilik karşılığında bağlılık ve askeri destek yemini etti. kral bela'nın kendilerinden iki isteği olacaktı: gün geldiğinde hristiyanlığı kabul etmeleri ve moğollar macaristan'a saldırırlarsa, macarlarla beraber savaşmaları.

işgal ettiği topraklardan kaçan bu kumanlar, batu han'ı kızdırmıştı. kendisine bağlılık yemini edeceklerine kaçıp, başka bir ülkeye sığınmış ve o ülkeyi de galeyana getireceklerdi. batu, kendisinin "kaçmış köleleri" olarak gördüğü kumanların, bir an önce iadesini istediğini dördüncü bela'ya iletti. bela reddetti. kayış da burda koptu.

batu bununla uğraşırken, savaş sanatının ustası olan subutay çoktan orta avrupa'ya, avusturya'ya kadar birçok keşif birliğini göndermişti bile. bu keşif birlikleri bir yıl içinde, bölgedeki krallıklar ve güç dengeleri hakkında gereken bilgiyi toplayıp döndü. ama subutay'ın gözüne kestirdiği krallık, bunların arasında en yakın, en zengini olarak görünen ve aynı zamanda kendilerinden kaçan kumanların sığındığı macaristan idi.

subutay, avrupa'daki "hristiyan birlik" olgusu konusunda bilgilendirilmişti ve değişik milletlerin, sadece inanç ve din dolayısıyla bile birbirlerini dış bir "kafir"e karşı destekleyeceklerini ön görmüştü. dolayısıyla da macaristan'ı işgalinde dış güçlerin olabildiğince desteğini kesmek için tarihte eşi benzeri görülmemiş bir plan geliştirdi: ordusunu üçe böldü.

kuzey, merkez ve güney olmak üzere ayrılan bu üç kol içerisinde merkez kol hala ana orduyu ve güç kuvvetini meydana getiriyordu. subutay; orda han, baydar ve kadan komutasındaki kuzey kolunu polonya içlerine göndererek, polonya'dan gelecek bir yardıma fırsat bırakmadı. kuzey kolu polonya'ya girip yolunun üzerinde ne varsa talan edecek ve polonya ordusunun tüm dikkatini kendi üzerine çekecekti. güney kolu ise, bir başka komutan olan güyük komutasında tuna nehrinden dolanıp transilvanya'yı talan edecek ve güneyden macaristan'a girip, macaristan topraklarında, karpat dağlarından direkman ve bodoslama girecek olan merkez kuvvet ile birleşecekti.

kuzey ordusu, tahmin edilenden de başarılı oldu. tam macaristan'a destek ordusu gönderecekken gafil avlanan ve aslında o sırada politik olarak dağılmış ve kaos içindeki polonya krallığı, kendi topraklarında terör estiren moğol ordusunun karşısına çıkma hatasında bulunup, legnica muharebesi'nde yok edildi.

bu sırada terör, korku ve kaos çoktan macaristan'ı kaplamıştı bile. kral 4. bela'nın başı gerçekten belaya girecekti. ordusunu çoktan bir araya getirmeye başlamıştı fakat binbir türlü problemle karşı karşıya kaldı: ilk önce, ordusundaki soylular, yine ordusunda görev alan kumanları bizzat moğolları "davet etmek" ve hatta moğollar ile işbirliği yapmakla suçlayıp bir de üstüne çıkan arbedede köten han öldürülünce, başlarındaki ve çok sevdikleri liderlerini kaybeden kumanlar zıvanadan çıktılar ve orduyu terk ettiler. terk etmekle de kalmadılar, tüm güney macaristanı intikam hırsıyla talana giriştiler: kendilerini kullanılmış ve aldatılmış hissediyorlardı, kızgınlardı.

ülkenin güneyini kumanlar, doğusunu moğollar talana girişmişken, kral 4. bela bir başka problemle de karşı karşıyaydı. ülkesini olabildiğinde merkezi hale getirmek için o güne kadar uygulamış olduğu toprak politikaları sebebiyle derebeylikler küçülmüş ve birçok derebeyi ve soylu, kendisinden tutkuyla nefret eder hale gelmişti. haliyle de hiç biri, adamlarını alıp kralın ordusuna katılmaya yeltenmedi bile.

durum vahimdi. kral 4. bela, son bir çare olarak papalık dahil ulaşabildiği tüm devletlerden acil yardım istedi. moğollar çoktan topraklarının içlerine kadar gelmiş ve ve yüzleşmeleri yakındı. tam da o sırada "kavgacı ve geçimsiz" olarak anılan avusturya dükü ikinci frederick küçük bir şövalye desteği(töton şovalyeleri ve tapınak şovalyeleri) ile geliverdi ancak moğollara karşı ancak bir "karşılama partisi" olabilecek küçük bir muharebeden sonra, macar kralı bela'ya ne idüğü belirsiz bir sebepten ötürü gıcık kaparak geri döndü ve gitti. bu gıcıklığın muhtemelen bela'nın pagan olan kumanlara gösterdiği tolerans ve tevazudan kaynaklandığı rivayet edilir.

hal böyle olunca da kral dördüncü bela'nın yanında yer alan tek destekçisi, çok büyük bir savaşçı ve tam anlamıyla asil bir komutan olan öz kardeşi galiçya dükü coloman oldu. bela ve coloman, beraberlerindeki 40 bin kişilik ordu ile üzerlerine gelen moğollara doğru harakete geçti ancak bir türlü moğol ordusunu yakalayamıyorlardı. yakalamayı da geç, nerede olduğunu dahi bulamıyor, bilemiyorlardı. takip ettikleri tek istikamet, kendilerini tahrik ve tahrip etmeye gelip, hasar verip kaçan moğol akıncıların geliş yönüydü. moğol ordusu, o yönde olmalıydı.

bela ve ordusu, sajo(şayo diye okunur) nehri kıyısında bir düzlüğe geldiklerinde burada kamp yapmaya karar verirler. bela, buranın ideal bir muharebe alanı olduğunu düşünmüş ve moğolları buraya çekmek için kamp yeri olarak burayı seçmişti. ancak bir sıkıntı vardı, bela ovanın tam ortasına yerleşmişti ve bir "gözlem noktası" olabilecek bir yükseltiye sahip değildi. ovanın kenarındaki nehrin doğu tarafı bataklık ve ormanlıklarla kaplı, dağlara doğru ilerleyen tepe oluşumlarıydı ve bela'nın bilmediği şey, tam da bu tepelerden birinin zirvesinden subutay'ın bizzat ordusunun tüm hareketlerini tüm gün boyunca gözetlemiş olduğu idi.

10 nisan'ı 11 nisan'a bağlayan gece, macar ordusunun kampında herkes şen şakraktı ve özgüvenleri tamdı. muharebe alanına iyi yerleşmişlerdi ve kral dördüncü bela, savunma olarak tüm ana kuvvetlerin etrafını kalkan olarak kullanabileceği at ve öküz arabaları ile çevrelemişti. o gün birkaç moğol gözlemcisi nehrin diğer tarafında görüldü ama hemen ormanın içine kaçıp kayboldular. hava kararmak üzere iken ise ormandan koşarak gelen biri macar kampına nefes nefese daldı. bu, moğol kampından kaçmış olan bir slav köle idi ve söyledikleri macar ordusunda deprem yarattı: moğol ordusu nehrin hemen diğer tarafındaydı ve tam da bu gece boyunca köprüden nehrin bu tarafına, tüm ordularını geçireceklerdi.

bunu duyan macarlar kafalarına yıldırım inmiş gibi bir şok geçirdikten sonra dük coloman emrindeki tüm kuvvetler ile köprüye doğru hareket edip hemen köprüyü güvene almaya giriştiler. nasıl olur da düşünememişlerdi? ancak vardıklarında, batu emrindeki moğol ordusunun bir kısmı karanlıkta çoktan köprüyü geçmeye başlamıştı bile ama sayıları yine de coloman'ın emrindeki macarlardan çok değildi. dük coloman'ın emrindeki ordu tamamen zırhlı ve atlı şovalyelerden oluştuğu için nerdeyse zırhsız olan moğolları geri püskürtmeyi başardılar ve coloman, köprünün başına arbaletli okçuları yerleştirerek geçici olarak güvene alıp en acil şekilde kampa döndü. muharebe, belli ki çok yakındı.

coloman gece için ana kampa geri dönmüşken, batu ve ordusu çok daha büyük şekilde nehrin başına yeniden çıkageldi ve bu sefer yanlarında mancınıkları da vardı. mancınıklarla köprü başındaki arbaletli macar askerlerini püskürterek köprüyü güvene aldılar ve nehrin beri tarafına hızla geçmeye başladılar.

gün doğduğunda, moğolların köprüyü geçmiş olduğu bilgisi kulağına ulaşan coloman, tapınak şovalyeleri de dahil olmak üzere hallice bir kuvvetle, ana macar ordusu toparlanana kadar moğolları geciktirmek üzere köprü başına varır ve sayıca az olmalarına rağmen zırhlı olan macar birlikleri, kendilerinden çok daha kalabalık olan moğollara kol kafa girer. fakat tam da o sırada kuzeyde bir başka ordu görünür: bu, şeyban komutasında olan moğol ordusunun kuzey kanadıdır ve nehri kuzeyden geçerek yandan saldırıya geçmişlerdir. batu ve şeyban arasında sıkışma riskini göze almayan coloman adamlarıyla apar topar ana kampa geri çekilir. kampta gördüğü manzara onu şoka uğratır. kral dördüncü bela, alarm dahi vermemiş, macar birlikleri muharebe düzenine hala sokulmamıştır. sinirden köpüren coloman, kardeşi olacak kralı bizzat askerlerinin karşısında azarlar ve hatta şovalye olan başrahip ugrin, oracıkta kralın bir güzel ağzına sıçıverir. bela, görünüşe göre herşeyi hafife almış ve bu kadar erken olmasını beklememiştir.

2 saat sonunda macar ordusu, başında kral dördüncü bela ve dük coloman önderliğinde toplanıp savaş düzenine geçmiş ve moğol ordusuna hücuma kalkmıştı. zırhlı ve kalkanlı oldukları için, iki taraf da sayıca eşit olmasına rağmen macar ordusu üstünlüğü ele geçirdi ve hatta kral bela, en elit birliklerini özellikle batu han'ın olduğu moğol göbeğine yoğunlaştırdı. macarlar bastırıyordu.

macarlar zırhları sayesinde üstünlüğü ele geçirdi ve çoğu, sürat ve çeviklik kazanmak için hafif zırhlı veya tamamen zırhsız savaşan moğol birliklerini geri püskürterek nehir ile kendi aralarında sıkıştırdı. batu, kapana kısılmıştı ve her an ölmesi işten bile değildi. dayanabildiğince dayanıyordu, bizzat şahsi korumalarından 30 kadarını, kendisini korurlarken kaybetmişti ama hala savaşmaya devam ediyordu. bir şey bekliyordu... birini bekliyordu...
subutay.

saatler öğleden sonra olduğunda, ezici üstünlüğü nerdeyse yakalamış olan macar ordusu aniden güneyden gelen boru ve çığlık sesleriyle irkildi. binlerce moğol atlısı, bir kum fırtınası bulutu gibi ve atlarından çıkan gökgürültüsü sesleriyle macar birliklerinin içine hızla daldı. macarlar şoka uğradı ve bu şok, kısa sürede yerini panik ve korkuya bıraktı. bir anda tüm cesaretleri kırıldı ve dağılıp kaçışmaya başladılar.
subutay'ın tek bir hamlesi, üstün durumdaki macar ordusunun omurgasını tek seferde kırmıştı. o hamle de şuydu: subutay, batu'yu tabiri caizse macarları "tanklamak" için ortadan göndermiş ve dayanabildiği kadar dayanmasını tembihlemişti. batu macarları nehir kıyısında oyalarken subutay nehrin uzak bir güney noktasında yüzer bir köprü yapıp kendi gücünü buradan geçirmiş ve macarları arkadan avlama planını devreye sokup, en nihayetinde bu planında başarılı olmuştu.

dördüncü bela ve coloman'ın emrindeki macar ordusu, son derece dağınık bir biçimde at ve öküz arabaları içe çevrili kamplarına koşar vaziyet dönerek savunma pozisyonuna geçtiler, moğolları püskürteceklerdi. ancak subutay hiç de aynı fikirde değildi. macar kampına gelen moğol ordusu, saldırmak yerine önce bir güzel yayıldı, sonra da düzenli bir şekilde macar ordusunun kendini sığındırdığı kampın etrafını "tamamen" kuşattı. ondan sonra da işin "işkence" diyebileceğimiz ve sırf eğlence olsun diye canlılara eziyet edilen sahneleri izlerken hissettiğimiz hisleri canlandıran anlar başladı...

moğollar, tüm kampı düzenli aralıklarla 360 derecelik bir açıdan alevli ok yağmuruna başladılar. bununla da yetinmediler, bir çin icadı olan yangın başlatan havai fişekleri de macar kampına atmaya başladılar. peki hepsi bu mu? hayır. batu'nın emrindeki mancınıklar da bir süre sonra en nihayetinde getirilmişti: onlar da macar kampını, dev kayalar ile ezmeye başladı. macarlar, farkında olmadan göz göre göre kendilerini bir kapana kısmıştı...

macarlar birkaç kez, hücuma kalkıp kendilerini her taraftan kuşatmış olan moğol ordusunu kırmaya çalıştılar ama moğollar, üstlerine gelen macarları görünce savaşmak yerine sıvışıp kaçıyorlar ve macarları daha açık bir hedef olacak şekilde meydana çekiyorlardı.

sadece birkaç saat içinde macar ordusu psikolojik olarak çöktü ve düzen tamamen kayboldu. en sonunda hava kararırken, macarlar güney yönünde zayıf görünen bir moğol kolunu yarıp kaçmaya başladılar. ama bilmedikleri bir şey vardı: subutay ve batu, o kolu özellikle zayıf bırakıp orda bir boşluk yaratmışlardı. böylece kaçışan macar ordusunun tamamı tek bir noktada olacak ve kolay bir hedef haline gelip tümden yokedilecekti.

aynen de öyle oldu. kaçan macar ordusu tek bir noktadaki açıklıkta toplanınca ve arkalarına dahi bakmadan kaçmaya çalışırken, moğollara olabilecek en aciz şekilde hedef oldular ve binlercesi, bu sırada hayatını kaybetti. başrahip ugrin bu kaçış esnasında hayatını kaybetti, dük coloman da aldığı ok yaraları sebebiyle ağır yaralanıp kaçabilmesine rağmen birkaç gün sonra hayatını kaybetti. kral 4. bela ise sağ salim ve kazasız kurtuldu, ama başına gelecekler daha bitmemişti.

kral 4. bela, apar topar en yakın müttefiği olarak gördüğü avusturya dükü ikinci frederick'e sığındı. ancak "geçimsiz" olarak bilinen 2. frederick, bela'yı misafir edeceğine olur da moğollar kendisine de saldırır diye fidye olarak bulundurmak üzere adamlarıyla beraber tutuklayıp hapse tıkar. bela'yı serbest bırakmak ve kendisine müttefik olmak için bir şart koşar: bela serbest kalması karşılığında çok büyük bir fidye ödeyecek ve aynı zamanda verimli toprakları olan 3 batı ilini avusturya'ya bırakacaktır. bela, mecburen bunu kabul eder ve salıverilir. avusturya düküne çok büyük bir kin duymaya başlar ve bu kin ile dalmaçya'da bir adada bulunan kalesine sığınır. bu sırada moğollar da tam 9 ay boyunca macar sarayını ve kraliyet mührünü ele geçirip her tarafı talan edip birçok soyluyu da donuna kadar soyarlar. ülkenin batısı hariç her tarafını alt üst edip o anki sayısı 2 milyon olan macar nüfusunun yarısını yok ederler.

peki, bu savaşın günümüze kadar etkileri olan ve hatta günümüzü şekillendirmiş olan kısmı nedir?

bu, 4.bela'nın 2.frederick'e duyduğı kin ile başlar.

moğolların ülkesini terketmesinin ardından kral 4. bela, macaristan'da silbaştan bir düzen, vergi ve yapılaşma politikası oluşturur ve tüm hazineyi devleti yeniden inşa etmek için kullanır. moğolların macaristan'da serbestçe yıkım yapmış olmasının ana sebebinin hiç bir yerleşkenin savunması olmamış olmasındandır ve 4. bela, bundan ötürü macaristan'ın nerdeyse tüm kentlerini surlar ile kuşatıp manastırları bile birer kale haline getirir. bu, yaklaşık 20 yıl sonra yeniden gelecek olan moğolları o zaman gerçekten durduracak ve etkisiz bırakacak, hatta komik bir duruma düşürecektir.

ülkesini yeniden toparlayan 4. bela, bundan ötürü günümüzde "macaristan'ın ikinci kurucusu" olarak adlandırılır ve nerdeyse yok olmuş macaristan'ı ve macar halkını küllerinden yeniden yaratmıştır. tüm bu "yenileme" işleminden sonra ise sıra, avusturya'dan intikamını almaya gelir.

4. bela, nasıl intikam alırım diye düşünürken 2. frederick, zayıf gördüğü macaristan topraklarına girip işgal ve talana başlar. ancak 4. bela komutanlığındaki macar ordusu avusturya'lıları leitha nehri muharebesi'nde karşılar. avusturyalılar aslında çarpışmayı üstün götürürken 2. frederick savaş alanında hayatını kaybeder ve geri çekilirler: ne macarlar, ne de avusturyalılar galip gelmemiştir ancak bela, frederick'ten intikamını almıştır.

ancak yetmemiştir. intikam hırsından gözü dönen 4. bela, pislik olsun diye bu sefer bir karşı istilaya girişir ve avusturya'ya girip talan ve işgale başlar. hatta takip eden 10 yılda 3-4 kez canı istediğinde avusturya'ya girip keyfince at koşturur ve talan eder. ta ki günümüzde çek cumhuriyeti olarak bilinen bohemya kralı ikinci ottokar, bela'nın öldürdüğü avusturya dükü 2. frederick'in kızkardeşi margaret ile evlenip avusturya dükü olana kadar.

bilmeyenler için, ikinci ottokar ya da diğer adıyla ottokar ii veya ottokar of bohemia, avrupa'lı tarihçilerin "napolyon'dan önceki napolyon" dediği muhteşem bir asker ve liderdir. sadece 10 yıl içinde bohemya(çek cumhuriyeti)'dan adriyatik denizi'ne kadar uzanan dev toprakları ele geçirir ve en nihayetinde günümüzde slovenya toprakları içinde bulunan styria düklüğü için macaristan ve yine 4. bela ile karşı karşıya gelir. 4. bela vermez, ottokar sinirlenip hücuma kalkar ve ortaçağın en büyük muharebelerinden biri olan kressenbrunn muharebesi'nde macarları malup eder. yenilen 4. bela, ottokar'a istediğini verir ve kısa süre sonra ölür.

işte 4. bela'nın intikam aldığı 2. frederick'in ölümü sonrasında avusturya'yı ele geçiren ottokar, bizim tarihimize de kalıcı izler bırakacak bir olgunun doğumuna sebep olacaktır: sadece 300 yıl sonra osmanlı'nın ağzına sıçacak olan habsburglar.

şöyle ki, ottokar aşırı güçlenecek ve kutsal roma-cermen imparatorluğu tahtına, son imparatorlarından birinin kanından geldiği için aday olacaktır. ancak kutsal roma-cermen imparatorluğu'nun başına, sırf ilişkileri ve yakınlarının desteği ile sadece kıç kadar bir şatosu ve birkaç değerli arasizi olduğu için "küçük kont" lakabı verilmiş olan habsburg kontu birinci rudolf seçilir. an itibarıyla bohemya kralı ve avusturya dükü gibi unvanlarla rudolf'tan çok daha üstün bir figür olan ottokar, haliyle rudolf'u imparator olarak tanımaz ve papa'yı da aynı şekilde ikna etmeye çalışır. bunun sonucunda da imparatoru tanımama ve emrine karşı gelme suçlamasıyla bizzat 1. rudolf tarafından ifadeye çağrılır. ottokar gitmez, hatta isyan bayrağı açar. akabinde de 1260 yılında 1. rudolf, 4. bela'nın torunu olan o anki macaristan kralı ve aynı zamanda annesi bir kuman türkü olan 4. ladislaus ile ittifak kurarak ottokar ile marchfeld muharebesi'nde karşılaşır.

ortaçağın en büyük zırhlı şovalye muharebesi olan marchfeld muharebesi'nde ottokar üstün durumdayken, 1. rudolf kendi askerlerinin bile nefret ettiği onursuz bir arkadan haklama hamlesi ile ottokar'ın ordusunu bozguna uğratır. bu hamle o kadar onursuzdur ki, rudolf'un komutanı ulrich von kapellen bu saldırıdan önce emrindeki askerlerinden özür dilemiştir.

muharebe sonunda ottokar ölür ve avusturya, 2. frederick'in ölümünden sonra ikinci kez boşa çıkar. ve boşa çıkan avusturya da, doğal olarak imparatora lağvedilir. ve habsburg hanedanının avusturya üzerindeki hakimiyeti, bu olayla birlikte 1260 yılında başlar.

aynı habsburglar 1529'da kanuni sultan süleyman'ın ordusu karşısında viyana'da korkudan altlarına sıçacaklar, 1596'da 3. mehmet'in ordusu karşısında ezici bir üstünlükle kazanacakken haçova meydan muharebesi'nde dev bir bozguna uğrayacaklar, 1683'de merzifonlu kara mustafa paşa'nın ikinci viyana kuşatması'nda apar topar kaçacaklar, takip eden 16 yılda da prens eugen of savoy komutasında osmanlı'yı ardı ardına muharebelerle önce maymuna çevirip, 1699'da karlofça'da toprağa gömeceklerdi.

özetle, osmanlı'nın avrupa'daki büyük baş belasını yaratan günümüzdeki türk düşmanı avusturya devletine giden herşey, 2. frederick'in 4. bela'ya mohi muharebesi sonrasında yamuk yapmasıyla başladı. frederick ölmese ottokar avusturya'nın başına gelmez ve roma-cermen imparatoru olmak için hak iddia etmez, rudolf da boşa çıkan avusturya'yı hanedanına katamazdı.

küpe takmayan erkek

adam gibi adamdır. popüler kültürün oyununa gelmemiştir.

80 bin göçmeni sınır dışı edeceğiz

sadece bir günde o eksiği tamamlar bu suriler.

belediyenin diktiği ağacı kıran vandal

ağacın sağlam tarafını çevirip müsait bir yerine sokmak lazım bu hayvan oğlu hayvanın.

4 milyon suriyelinin evine dönmesi

buldular mis gibi ülkemizi. her şey bedava, sınava bile girmelerine gerek yok. onlar mı mülteci biz mi belli değil. gideceklerini de sanmıyorum

dünyanın en zeki milleti

ingilizlerdir. ''nehirde iki balığı kavga ederken görürseniz, bilin ki az önce oradan , uzun bacaklı bir ingiliz geçmiştir''